Bu hafta sonu kaçamağında yemyeşil doğasıyla insana huzur veren Kocaeli ve Sakarya dolayları var. Sabah erkenden yollara düşüp kahvaltımızı yapmak üzere ilk durağımız (Anadolu yakasından yaklaşık 2 saat mesafedeki) Kerpe‘ye varıyoruz. Daha önce yaz sezonunda geldiğim cıvıl cıvıl Kerpe henüz sezonu açmamış. Kerpe sahilinin bitiminde kayalıklardan yürümeye devam ettiğinizde yan yana yeşillikler içerisinde bir kaç mekan var, çoğu hafta sonu ve saat 10 olmasına rağmen henüz açılmakta. En köşede denizi her açıdan gören bir masayı seçip menemen ve kahvaltı tabağımızı afiyetle yiyoruz. Tatlı esinti güneşte bayılmadan rahatlıkla oturmamızı sağlıyor.
Kerpe’ye kadar gelenlerin mutlaka uğraması gereken yerlerden biri Pembe Kayalar, ismini tabiki pembeye çalan kayalardan alıyor. Kayaların bir kısmı bıçakla kesilmiş gibi dümdüz. Ayaklarımızı buz gibi suya sokup kayaların üzerinde uzanıyoruz, tek duyabildiğimiz ses kayalara ara ara vuran dalgalar ve gülüşmelerimiz.
Güneş insanı acıktırıyor, atıştırmak ve asıl hedefimiz olan Madenler deresine gitmek üzere tekrar yollara düşüyoruz. Yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuk sonrasında yıllar öncesi geldiğim ve son halini merak ettiğim Karasu içinden geçiyoruz. Tam bir yazlıkçı kasabası olan Karasu sahilindeki restaurant ve kafelerin çoğu ne yazıkki kapalı. Ama sahili oldukça güzel düzenlenmiş, yaz kış yaşayanlar çoluğu çocuğu kaptığı gibi buraya gelmiş. Belediye işletmesi olduğunu düşündüğüm bir sahil cafesinde çay – kahve ve fastfood bulunuyor. Tost – meşrubat molası verip yola devam ediyoruz.
Karasu’dan 20 kmlik bir yolculuğun sonunda, akşam üzeri Madenler Deresi Doğal Parkına varıyoruz. Dere kaynağını Çam Dağından alıp 30 kmlik bir yol izliyormuş, Madenler denmesi sebebi ise Osmanlı döneminde kurşun, boraks, çinko ve altın madenlerinin çıkarılmış olması. Parkın içerisinde piknik yapmaya uygun masa ve tabureler serpiştirilmiş. İçeride her ne kadar hiç bir tabela, iz, işaret olmasada iki adet yürüyüş parkuru var. Biri dereyi takip edip biraz da ıslanmayı gerektiriyor, bu tip yürüyüşe hazırlıklı olanlar özellikle de sıcak yaz günlerinde böyle bir parkuru keyifli bulabilir. Diğeri ise kısmen zorlu bir tırmanışının ardından ulaşılan mağara girişini takiben yürümek, tek sıra yürünebilen mağara içerisinde ara ara dışarıyı görebileceğiniz pencereler bulunuyor, ama klostrofobikler bu yürüyüşten pek hoşlanmayabilir. Her iki durumda da varılan yer Madenler Şelalesi.
Doğal parkın içerisinde konaklamayı düşünenler, bizim gibi Antik Maden Otel içerisindeki ağaç evlerde kalabilir. (2 kişilik evlerde gecelik konaklama 150 TL) Akşam yemeğinde kiremitte mantarlı kaşarlı alabalık yine parkın tesisinde afiyetle yenebilir. (2 kişi balık, salata , içecek 50 TL) Bizim kaldığımız evde yoktu ama bazı evlerde mutfak da bulunuyor.
2.günün rotasında Acarlar Longozu var, gezinin en muhteşem durağı olduğunu itiraf etmeliyim. Longoz bilmeyenler için denize doğru akan derelerin ağzının kumla kapanarak oluşan göl ve ormanının iç içe girdiği ekosistemin adı. Sazlıklar üzerinde keyifli bir yürüyüş için ahşap bir parkur yapılmış. Nilüfer yapraklı tüm gölü kaplamıştı, Haziran itibarıyla ise tüm göl nilüfer çiçekleri ile kaplanıyormuş. Gölün üzerinde kahvaltı veya yemek yenebilecek küçük bir de tesis bulunuyor. Ördek ve kazların süslediği göle karşın gözleme ve çay eşliğinde ruhumuzu dinlendiriyoruz.
Günün son durağı Adapazarı’na 10 km mesafedeki Poyrazlar gölü, gölün etrafında piknik için yine ahşap masalar yerleştirilmiş, giriş ücretli. Şimdiye kadar uğradığımız duraklara kıyasla burası oldukça popüler, arabalar akın akın bu yöne gidiyor ve ne yazık ki etrafı pikniktüpçü kaynıyor. Mangal dumanı altında boğulmaktansa bir manzara fotoğrafı çekip ayrılmayı tercih ediyoruz. Girişteki görevli hafta içi gelmemizi tavsiye ediyor ama benim gibi beyaz yakalılar için ne mümkün…

Poyrazlar Gölü