Yeni Yılda Balkanlar: Priştina, Prizren, Üsküp, Ohrid, Bitola

29 Aralık 2012 Cumartesi

99€ Thy ile Avrupa uçuşlarımızın ilki olan Kosovanın başkenti, I.Kosova savaşının yapıldığı Priştina’dayız. Havaalanından şehir merkeine tek ulaşım taksiyle. Eskiden otobüslerle de mümkünmüş.  Pazarlık yaparak taksiden 20€ ya eski ama köklü bir geçmişi olan 5*lı Grand otelin önünde iniyoruz.  Bloglardaki tavsiye üzerine otele 100m mesafedeki Bosna börekçisine gidiyoruz. Kişi başı 1,5 € ya 1 porsiyon ıspanaklı börek + çay ile ikinci kahvaltımızı yapıp Prizen‘e gitmek üzere otogara yürüyoruz.  (Otobüs: Priştina – Prizen 4€)

Prizen, 2 saat uzaklıkta şirin bir Osmanlı kenti. Otobüsten inip 500m kadar yürüdüğümüzde Vardar nehrinin ikiye böldüğü merkeze varıyoruz. Sağda Evrenos Bey Cami karşılıyor ilk olarak bizi. Taş köprüyü geçip Sinan Paşa Camini selamlayıp Meşhur Besimi Restaurant‘ta alıyoruz soluğu.  Menüde shopska salatası, peynirli biber, köfte , gözleme, Stone Castle Kosova şarabı var. Bu leziz menüye kişi başı sadece 9 € ödüyoruz. Shopska, çoban salatasının peynirli versiyonu, peynirli biber oldukça acı. Bu ülkedeki Çarlistonlar bile acı; sonradan fark ediyoruz. Köfteler çok çeşitli ve leziz , gözlemeler ise listeden çıkabilir.

Gazi Mehmet Paşa Hamamı

Konaklama için kale yoluna çıkan yokuştaki Hotel Prizreniyi tercih ediyoruz, butik otel kıvamındaki otelin odaları oldukça modern ve şık döşenmiş, adeta bir balayı odası havası var. Duş odanın içinde yer alıyor. Kahvaltı dahil double oda 40 € ve fazlasıyla hak ediyor.

Eşyaları otele bırakıp kale yolunu tırmanıyoruz, gün batmak üzere ve tüm Prizren ayaklarımızın altında.  Solda ilk göze çarpan Saviour Kilisesi.  Tüm şehirde kilise ve camiler içiçe.  Vardar nehiri şehri ikiye ayırmış: Sol taraf Şadırvan meydanını da içeren cafe ve barlarında bulunduğu hareketli kısım. Kaleden aşağı inince Şadırvan meydanına varıyor ve yine aynı adlı cadde üzerinde yürüyüşe başlıyoruz.  İlk durağımız St George kilisesinin karşısındaki tatlıcı. Kişi başı 2 € ya kahve ve tatlı keyfi yapıyoruz. Trileqe karamelli, ıslak kekli, oldukça hafif ve de lezzetli sütlü bir tatlı. Yolun devamında Our Lady of Perpetual Succour (Bayan Yardımcı) Katolik Katedrali var, geç olması sebebiyle içeri giremiyoruz.

Prizren Kalesinden görünüş

Yolumuzu nehir tarafına çevirip, boyunca yürümeye devam ediyoruz. Şaip Paşa konağı buranın eski evlerinden. Meydana varınca bir de Halveti Tekkesi görüyoruz. Akşam yemeği için EGO Restaurantı seçtik.

Menüde mantar corba ve gerçek italyan işi pizza var. Kişi başı 4,5 € tutuyor. Vakit varken bir de gece eğlenceleri nasıl oluyor diye bakınıyoruz. Canlı müzik yapan bir barda biraz takıldıktan (smirnoff ice 3 €) sonra balayı suitimize dönüyoruz 🙂

Yarın planımızda yılbaşını geçirmeyi planladığımız Makedonya’nın başkenti ve en büyük şehri Üsküp var.

30 Aralık 2012 Pazar

Bugün Prizren’den yılbaşını geçirmeyi planladığımız Makedonya’nın başkenti ve en büyük şehri Üsküp’e (Skopje) geçeceğiz.  2,5 € verdiğimiz taksi ile otogara gidiyoruz. Yolculuk 3,5 saat sürüyor. Yol genelde tek şerit ve virajlı, otobüs oldukça sakin hareket ediyor. 15 dakikalık bir süre pasaport kontrolünde geçiyor.  (Otobüs: Prizren – Üsküp 9 €)

Üsküp’e varınca ilk işimiz National Car bayini bulmak. Ama günlerden Pazar ve bayii kapalı.  Bu durumda bir sonraki geceyi geçireceğimiz Urban hostele gidelim ve eşyaları bırakalım diyoruz. Urban hosteldekiler oldukça misafirperver. Bize hem araç kiralama hem de eşyalar konusunda yardımcı oluyorlar. (Bu arada birkaç Urban hostel var. Bizimki Mother Teresa civarındaki.)

Üsküp – Ortadoks Makendonya Kilisesi

Üsküp’ün göbeği Makedonya meydanı, Urban hostelden Patrizanski Oderdi caddesi boyunca yürüyerek  15 dk sürüyor. Meydana yürürken gözümüze takılan Ortodoks Makendonya kilisesi modern mimarisiyle göz dolduruyor. Makedonya meydanı Üsküp’ün modern yüzü. Meydanın ortasında Büyük Alexander heykeli karşılıyor gelenleri. Taş köprüden geçerek Vardar’ın ötesine , St Kliment ve Naum Ohridski kilisesini geçip eski şehir (old city) merkezine geliyoruz. Diğer tüm eski şehir merkezleri gibi buralarda da daracık sokaklar var. Az katlı bitişik binalar, küçük esnaf dükkanları, diğer tabiriyle Çarşı.

Vardar Nehri – Taş Köprü – Hükümet BinasıÇarşı

Açıkmışız, kendimizi Destan Restaurant‘ın önünde buluyoruz. Menüde Balkanların vazgeçilmezi köfte var. 1 porsiyonu 180 dinar ve 10 köfte içeriyor. Benim gibiler için 5 tanesi yeterli 🙂 Bu arada 62 dinar = 1 €, yani porsiyonu sadec 3 €. Karnı tok ama gözü aç bizler tatlısız yemek mi olur diyerek daha önce gözümüze kestirdiğimiz çarşıdaki bir tatlıcıya geçiyoruz. Lokum benzeri fakat tabakta sunulan oldukça şekerli bir tatlıyı yine oldukça koyu iki kahve ile hüpletiyor, sadece 1,60 € cuk ödüyoruz.

Destan Restaurantı geçip soldan yukarı çıkınca Üsküp kalesine varıyoruz. Kale kapalı, fakat şanslı olanlar Vardar’ın ikiye ayırdığı şehri ve şehrin en yüksek dağı Vodna‘nın tepesindeki 33 katlı haç şeklindeki yapıyı görebilir. Devam ettiğimizde sırasıyla 15. yüzyılda İsa Bey tarafından yaptırılan Çifte Hamam, Mustafa Paşa Camii, Makedonya Ulusal müzesi olarak kullanılan Davutpaşa Hamamı, Sultan Murat Camii ve Sveti Dimitrija Kilisesini ziyaret ediyoruz.

Mustafa Paşa Camii

Hava kararmak üzere ve saat 7 gibi kiralık araçla Ohrid‘e doğru yola çıkacağız. Makendonya meydanına geri dönüp şehrin modern yüzü ve trafiğe kapalı Nikola Vapcarov caddesinde küçük bir yürüyüş yapıyoruz. Burası lüks cafe ve barlarla dolu. Gözümüze kestirdiğimiz bir cafe – barda içimizi ısıtmak üzere mola veriyoruz, bu çok şık görünen mekanda bile fiyatlar el yakmıyor. Bir kahveye 1,5 € verip, aracımızı teslim almak üzere hostele dönüyoruz.

Üsküp – Makedonya Meydanı – Büyük Alexander Heykeli

Ohrid Üsküpten 182 km uzaklıkta bir göl şehri. 3 saatlik bir araba yolculuğunun ardından 22.30 civarı şehre varıyoruz. Ohrid duyduğumuz kadarıyla yazları oldukça popüler, bu nedenle her yerde Villa diye yazılan ve odaları kiralanan küçük apartmancıklar var. Bir kaç Villaya sorduktan sonra en iyi fiyatı veren Villa Veron’da karar kılıyoruz. Odayı sabah 8 de boşaltmak kaydıyla kişi başı 10 € ödüyoruz.

Saat geç ama henüz akşam yemeği yemedik. Arabayla göl kenerında bir tur atınca açık kafe barlar görüp, oldukça cıvıl cıvıl görünen Belvedere Restaurant‘a giriyoruz. Antika eşyalarla dekore edilmiş mekanda bir sürü şık orta yaşlı kadın ve erkek çılgınca dans ediyor. Müzik Goran Bregoviç tadında, ve capcanlı. Trombon, tuba, saksafon ve bilmediğim üflemeli çalgıları çalan bir çingene grubu ortalığı çoşturuyor. Sezen Aksu, Candan Erçetin sağolsun hiiiç yabancılık çekmiyoruz. Belvedere Restaurantın menüsü oldukça zengin.  Kişi başı 9 € ya fotoğrafta gördüğünüz tabakları ve meşhur Makedon şarabı Tikveş – Tga Za Jug ısmarlıyoruz.

Ohrid – Belvedere Restaurant
Kişi başı sadec 9 € cuk demiş miydim?

31 Aralık 2012 Pazartesi

Şimdiye kadar yediğimiz en kötü balkan böreğini porsiyonu 50 dinara King börekçisinde yiyoruz. Ardından Lonely Planetten aldığım şehir rehberinde tavsiye edilen rotayı takip ederek şehir turumuza başlıyoruz.

“Ohrid’i görmediyseniz Makedonya’yı görmediniz demektir” diyor Lonely Planet. Kesinlikle katılıyorum. 32 km uzunluğundaki Ohrid gölü etrafına kurulu bu şehir hem tarih hem doğa hem de göl turizmini birarada sunuyor. Göl, Avrupa’nın en eski ve en derin (300m) gölü.

Ohrid Gölü
Ohrid Gölü

Arabaya atlayıp ilk olarak Upper Gate’e çıkıyoruz. Tura ilk olarak fresk ve ikonalarıyla dikkat çeken Bogorodica Perivlepta kilisesinden başlıyoruz. Burası oldukça yüksek noktalardan biri aynı zamanda, manzara hiçte fena değil. Ama hem şehir hem göl hem de Galicica Ulusal Park manzarasını 360 derece görmek isteyenler mutlaka 30 dinar vererek Car Samoil’s kalesini ziyaret etmeli. Daracık merdivenlarden yukarı çıktığınızda inanılmaz güzel bir manzara sizi bekliyor olacak.

Ohrid Kalesinden manzara

Kaleyi takriben orman içindeki patika yoldan devam ettiğimizde ise karşımıza 4.yy dan kalma kalıntılar ve Klement Pantelejmon Kilisesi çıkıyor. Kilisenin bahçesinde Ohrid’in meşhur incileri ve gölden çıkan balık pullarından yapıldığı söylenen sedefli takılar satan tezgahlar var.

Klement Pantelejmon Kilisesi

Çam ağaçları arasındaki patikadan aşağı devam ettiğimizde ise yamacın kenarındaki 13.yy ait Jovan at Kaneo Kilisesi tüm ihtişamıyla karşımızda duruyor. Burası aynı zamanda keyifle manzarayı izleyebileceğiniz ve iç huzuru bulacağınız noktalardan biri.

Jovan at Kaneo

Yürümeye devam ediyoruz , gölün kıyısına vardığımızda Mala Bogorodica Şapeli yamacın bitiminde yer alıyor. Kaneo sahili boyunca ilerliyoruz, burası belli ki yazın cıvıl cıvıl. Cafe ve restaurantların önü büyük ihtimalle şemsiye ve şezlonglarla dolu oluyor. Kış için oldukça ılık olan bu havada soğuk bir kahve içmek ve muhteşem manzaranın keyfini sürmek üzere Potpes Beach & Restaurant’ta dışarıdaki masalardan birine kuruluyoruz.

Potpes Beach & Restaurant
Yürüyüş Yolu

Tekrar yürümeye başladığımızda yol tahta iskele kıvamında bir hal alıyor. Yolun bitiminde mimarisini çok beğendiğimiz ve yazın gelme şansımız olursa mutlaka kalmak istediğimiz bir villa var. Villanın yanından şehrin eski merkezine geçiyoruz. Sofija (Aya Sofya) Kilisesi muhteşem mimarisiyle bizi bekliyor. Kilisenin bahçesinde küçük bir anfi tiyatro var, akustiği çok iyi olan bu mekanda yazın konserler oluyormuş.

Sofija Kilisesi

Car Samoil Caddesini takip edince arnavut kaldırımı tadındaki eski şehrin daracık sokaklarındayız. Burada kağıt yapımını görüp, özel yapılan baskılardan satın alabileceğiniz bir müze – dükkan, ayrıca turistik eşyalar satan bir iki dükkan ve şık ohrid inci takımların satıldığı bir kuyumcu var. Gene aynı yol üzerinde Ulusal Müze, kilise görmeye doyamayanlar için Bogodica Bolnicka ve Nikola Bolnicki Kiliseleri var. Yolun devamı meydana çıkıyor. Sahilden içeri yüründüğünde irili ufaklı cafe ve mağazaların bulunduğu bir çarşının içine giriyorsunuz. Yolu takip edip biraz tırmandığımızda ise arabayı park ettiğimiz noktaya ulaşıyoruz. Burada aynı zamanda Romalılar tarafından gladyatörler için yapılan ve şu anda konserler için kullanılan büyük anfi tiyaro bulunuyor.

Antik Roma Tiyatrosu

Vakit öğlen oldu, ve biz acaba bir yer daha ziyaret edebiliriz düşüncesiyle hata yapıyor ve arabaya atlayarak 70 km uzaklıktaki manastırlar şehri Bitola’ya doğru yola çıkıyoruz. (Bu noktada yapılabilecek en iyi şey aslında Ohrid’in keyfini çıkarmak , ya da en iyi ihtimalle 12km uzaklıktaki Struga‘ya gitmekti, ama itiraf ediyoruz yanlış seçim yaptık.)

Öğleden sonra çıktığımız 1,5 saatlik yolculuğun ardından  Bitola‘ya vardığımızda oldukça kısıtlı vaktimiz vardı. Saat kulesinin bulunduğu meydanın etrafında Osmanlı dönemine ait Ishak Paşa Cami ve 19. yy ait Dimitrija Kilisesi bulunuyor. Şehri bölen dere kıvamındaki Dragor Nehrinin diğer tarafına geçtiğimizde old bazaar olarak anılan Stara Çarşısına geliyoruz. Daha çok Eminönü’nü hatırlatan bu çarşıdaki dükkanların çoğu yeni yıl arifesi olması sebebiyle kapalıydı. Tekrar nehrin diğer tarafına geçip Sirok Sokağı boyunca yürüdüğümüzde gençlerin ve hareketin olduğu modern tarafa geldik. Caddenin sağında bulunan Patiseriden 50 dinara aldığımız peynirli ve ıspanaklı börekler şimdiye dek Balkanlarda yediğimiz en leziz börekti.

Bitola – Saat Kulesi
Bitola – Dragor Nehri

Bitola’ya yaptığımız ziyareti kısa keserek söz verdiğimiz üzere aracı teslim etmek ve yılbaşı kutlamalarına katılmak üzere Üsküp’e doğru yollara düşüyoruz.

Urban hostel tam zamanında varıp arabayı teslim edip bir oda bir salon olan ve tüm konforu sunan apartman dairesine geçip gece için hazırlanıyoruz. (70 € apartman dairesi: 6 kişiye kadar kalabilir) İlk durağımız daha önce gözümüze kestirdiğimiz aslında biraz esnaf lokantası kıvamındaki eski şehirdeki Turist Restaurant’tı. Çömlekte kurufasulye, mezeler ve tabiki köfteden oluşan menü şimdiye kadar ödediklerimizin en pahalısıydı. (Kişi başı 12,5 €)  Saatler gece yarısına yaklaşırken meydana yollanıp, kalabalıkla birlikte gerisaymaya başlıyoruz. Hava fişek gösterisinin ardından sokakta deli gibi dans edip bizi dolu olduğu veya private party olduğu gerekçesiyle hiç bir mekan almayınca kös kös hostelin yolunu tutuyoruz.

Üsküp – Makedonya Meydanı

01 Ocak 2013 Salı

Bugün yeni yıl tatilimizin son günü. Akşam sekiz uçağı ile Priştina‘dan İstanbul’a geri döneceğiz. Bu nedenle fazla oyalanmadan 11:30 otobüsü ile Üsküp‘ten Priştina’ya doğru yola çıkıyoruz. Bu sefer yolculuk 2 saat sürüyor ve daha ucuza gidiyoruz : 5,70 €.

Çantalarımızı bırakacak yer bulamayınca mecburen yüklenip şimdiye kadarki en soğuk havada  henüz gezme fırsatı bulamadığımız Priştina’da yürümeye başlıyoruz. Grand Hotel’in önünden Nene Tersa Bulvarı boyunca yürüyoruz. Priştina’da yılın ilk günü görülebilecekler oldukça sınırlı. Nene Teresa’nın bitiminde Ulusal Müze ve Photos of Missing var.

Priştina – Mother Teresa Caddesi

Devamındaki Nazım Gafurri Caddesi üzerinde ise Saat kulesi, Jashar Paşa Camii, Fatih Sultan Mehmet Camii ve Büyük Hamam görülebilir. Biz ne yazık ki açık olmaması sebebiyle hiç bir mekanın içine giremedik. Soğuk oldukça can sıkıcı bir hal alınca açık bulabildiğimiz tek restaurant olan Center Restaurant‘ta sığınıyoruz. Keyifli bir öğle yemeğinin ardından, oldukça beğendiğimiz Trileqe tatlısını son kez yemek üzere yanındaki Brillant Patiseriye uğruyoruz.

Güzergahımız

Son olarak 25 € ya geldiğimiz havaalanına 15 € vererek geri dönüyoruz ve küçük bir rötarla artık İstanbul’dayız.

Not: Hediyelik olarak içki sevenler kesinlikle Kosova veya Makedon şaraplarını düşünebilir. Bunun dışında biraz farklı bir hatıra ile dönmek isteyenler sokak ressamlarının çizdiği şehir resimlere çok uygun fiyatlarla sahip olabilirler.

Hakkında esrasakin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*

Scroll To Top